26.08.2010

Baklava ve Ergen Düşler

Evet işte burada kimsenin açıkca söyleyemediği, kendine bile itiraf edemediği acı (aslında tatlı ama dramatizasyon babında bu şekilde yazmak durumundayım) gerçeği açıklıyorum: Ergen gurbetçilerin rüyalarını süsleyen asıl obje baklavadır! Petralar, Heidiler, Veronicalar, Janiceler bu parçaların yaninda sönük kalmaya mahkumdurlar. Çok kızanlar olacaktır bana, unutmaya yüz tutmuş anılar yine canlanacanaktır Homo Revertendisler icin, ancak amacım rating değil asla. Aksine, blog okurları tarafindan taşa tutulma riskini göze alarak bir sosyal sorumluluk metni yazdıgımı düşünüyorum. Bilsinler! Bilinsin ki, New York'ta bulunan tek baklavacı olan Güllüoğlu'na kardeşler gelsin.

Çocukluğum Almanya'da geçtiğinden, baklava bizim icin o zamanlar altın gibi bir şeydi. Gerçi adı üstünde çocukluk bu neden altın gibi olsun, daha çok son eksik kalan pırılıtılı lego parçası, komşu kızın pembe tütülü balerin barbisi, üstünde neon renkli kartal resmi olan skateboard  gibiydi. Ne şanstı ki, babam nakliyatcı olduğundan sık sık Türk şoförlerden hediye ya da sipariş üzerine muhtelif çeşitlerde baklava ve türevlerini getirirdi. Tabi 80'li yıllardan bahsediyorum, o zamanlar hızlı kargo diye bir kavram daha yeni yeni gelişmekte, Türkiye'den gelen her gıda da karaborsaya düşmekteydi adeta. Bu yüzdendir ki gelen baklava aile fertleri arasında azar azar dağıtılır, konu komşuya asla renk ve hatta zırnık verilmezdi. Bir de mutlaka her sabah buzdolabına gidip sayım yapılırdı. Baklava Nazisi gibi hissederdim kendimi bazen ama nasıl hissetmiyeyim? Benden üç yaş büyük ancak iki kat kiloda olan abim genelde bu minik oyunun tez sonlanmasi için var gücüyle çalışırdı. Çok tatlı geliyor şimdi anılar. Artık Almanya'nın da her köşesinde Türk bakkalları olduğundan nasılsa bu ihtiyaç bir şekilde gideriliyor. Yine de burada her şeyin tadı  farklı. Zaten biliyoruz, o konuya hiç girmeyelim, damaklarınıza tuz basmayalım.
...




Nerde o eski baklavalar diyesim geldi ama affetmezsiniz biliyorum. Bu konuya iki gün önce televizyonda ramazan vesilesiyle baklavanın inceliklerini anlatan programı seyrettiğimde değinmeye karar vermiştim çünkü Gaziantep'te dördüncü nesile geçen bir baklava ustası bilmediğim ilginç ayrıntılar anlattı:
  • Yurt dışına giderken almayı tercih ettiğimiz kuru baklavanın diğerlerinden tek farkı araya kaymak yatırılmayışıymış (bu kelimeyi yazmanın bu kadar zor olacağını bilseydim başkasını seçerdim). Bu sayede bir hafta dayanıklı olabiliyormuş tatlılar ki bu önemli bir ayrıntı çünkü eskiden Gaziantep'ten gelirmiş tüm baklavalar ve malum kağnılar ancak bir haftada ulaşırmış Istanbul'a. Yani bu öyle sanıldığı gibi diyet baklava değilmiş; üzgünüm bu şekilde düşünüp bunca zaman kendilerini şımartanlar için...
  • Şimdilerde ucuz diye şeker yerine glikoz kullanıyormuş müesseselerin % 95'i. Bu oranı duyduğumda gercekten nerde o eski baklavalar demek istiyorum ama yine tutuyorum sizin icin kendimi. Ah nerde o eski insalar...
  • Bir de her yiğidin bir baklava yiyişi yokmuş aslinda. Bunun doğru yolu tekmiş o da şöyle ki bir kere aç karnina yenmeliymiş; öyle iftar sofrasindan kalkip ardından yenirse kan şekerini çok yükseltirmiş.
    Ayrıca tersten yenmeliymiş çünkü yoksa kıtır tarafı damağa yapışırmış. Evet, evet, doğru! Iştahsız bir minikken sadece kıtırlarını yerdim altın parçalarının, altlarını da abime verirdim. Karşılığında her boğazıma durduğunda o da sırtıma vurmak zorundaydı. Bazen fazla bir zevkle yapardı bunu ya neyse geçelim.
  • Bir de son olarak size içten içten hissettiğiniz ama kimsenin sizler icin dile getirmediği bir tüyo vereyim. Baklavanın iyisi tereyağ kokusundan ve de çatalı bastırınca çıkan çıtırt sesinden anlaşılırmış.
Hepinizi bu seslere ve mahrem rüyalarınıza kendinizi teslim etmeye davet ediyorum bu sabah.


P.S.: Şimdilerde cok canım çekerse hala favorim Karaköydeki Güllüoğlu. Demek ki dönmenin bir lüksü de neymiş? Istediğiniz zaman bir anda 398 kaloriyi afiyetle miğdeye indirmekmiş (~ bir porsiyon ~ 100 gr ~ 3 dilim).


C

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder