28.08.2010

2010 DBŞ Istanbul

2010 Dünya Basketbol Şampiyonası'nın açılışını seyrettiniz mi? Sonuna kadar dayanabilme gücü olan vardıysa aranızda lütfen beni haberdar edin de sizden gevşeme ve rahatlama teknikleri öğreneyim. Hem bakın sevaptır şu mübarek aylarda.

....


Sayın okur, bil ki özellikle ne iç ne de dış basından hiç bir yorum okumadım ki önce kendi objektifsiz yorumlarımı burada ebedileştireyim. Yıllarca bilimum ülkenin çeşitli spor organizasyonlarının açılışlarını gıpta ile seyrettikten sonra, acaba bizler neler yapacağız diye büyük bir kitle olarak merakla bekledik. Hatta geçenlerde Fazıl Say'ın Cüneyt "Bey"'in programında sarf ettiği cüretkar fikir ve iddialardan sonra şahsen daha da bir merak sardı beni. Aceba gerçekten böylesine önemli uluslararası bir fırsatta Müslüm Gürses mi çıkacaktı? Eski parçalarına hayran olmama rağmen bugünlerde onu hep o eski haliyle hatırlamayı tercih ettiğim Minik Serçe mi binbir milletin ilgisini toplayacaktı?
Cevaplar: Evet çıkacaktı, hayır tabii ki toplayamayacaktı.

Itiraf etmeliyim ki açılış Cirque du Soleil ile muhteşem bir şekilde yapıldı. Ekip dün akşam için altı dakikalık özel bir mega-mini show hazırlamıştı. Bu kadar yaratıcılığın sonucunda bir ara hayal dünyasına o kadar kapılmışım ki, açılış konuşmasını yapan (yani Başbakan ve hükümete her fırsatta teşekkür eden) devlet bakanının çılgınca opera söyleyen palyaçolar tarafından sahnenin dört bir yanına ateş topu gibi fırlatıldığını kendi gözlerimle gördüm. Ama sadece burada anlatıyorum. Malum kral çıplaktır desem de kimsenin inanmayacak ki.

Gecenin sonu ise Truva isimli showdan bazı kesitler ile büyüledi. AMANın bu nefes kesen gösteri sizin yaşadığınız ülkeye gelirse siz siz olun sakın kaçırmayın. Karşılaştırmak gibi olsun, yanılmıyorsam 2002 yılında Ft. Lauderdale'de Riverdance'in gösterisine gitmiş çok beğenmiştim. Bence Truva geldi diğerleri için mertlik bitti.

Bu adam ne yapıyor?

Ama işte artık klavyemin gitmediği kesime parmaklarımı atmak zorundayım. Hani her hikayenin bir giriş, gelişme ve sonucu olduğu gibi her açılışın da olmalı ya? Işte 2010 DBŞ açılışının gelişmesi yoktu. Es geçilmiş. Onun yerine bol bol gelişememişlik vardı ama. Sanırım organizatörler nasılsa her gösterinin sadece başı ve sonu hatırlanır mantığından yola çıkmışlar ki gelişememeyi ağırlıklı olarak yukarıda bahsi geçen iki şarkıcı ile kabak dolması doldurur gibi doldurmuşlar. Müslüm Gürses James Bond'un The World is Not Enough şarkısını katletmekle yetinmeyip bu sefer de Teoman'a el atmış. Sonuç tam bir facia. Sezen ise ... Sezen... işte bizim Sezen... Sezen işte ayol!

Bunun yanısıra sadece ve sadece bu gece suçluluk duygusundan kıvrılmamak için şunu adilce belirtmeliyim ki araya serpiştirilen Fatih Erkoç'un Istanbul şarkısı ve mesnevi gösterisi az da olsa incinen ulvi Türklük gururumuzu onardı. Onlara buradan alkış.

Benim hala idrak edemediğim eskiden olsa böyle hicri anlarda ülkemde olamadığım için gözlerim dolardı. Ilginç bir şekilde ülkemden çıkan her ZART sesi muhteşem gelirdi. Herhalde o zamanlar Tülin Şahin'in bezdiren amatör sunuculuğu, aksayan ses ve ışık düzeni ile bir düzine aksilik daha "Aa ne kadar modern ama aynı zamanda oryantal, hatta ne kadar doğal harika, yeah right!" diye yazılırdı haneme.

Şimdi düşünüyorum da, "Yoksa siz hala benim 'o zamanlarımda' mı yaşıyorsunuz ki?"

Mesela bu duyguyu en yoğun hissettiğim zaman Sertab Erener'in Eurovision'da birinci olduğu gündü. Gurbet avuntusu adına o akşam Florida'nınTürk ahalisi toplanıp deniz kenarında Opa adında bir Yunan meyhaneye gittik.
"Nasılsa arada sırada Tarkan çalan yer bu heybetli günümüzde genç Türkleri kırmazlar" dedik ve gecenin suyu çıkana kadar "Every Way That I Caaaannn" çığlıklarıyla gurbet kuşları misali uçtuk. Ülkelerinden çok uzak ama orada olanlardan belki de çok daha yakın hisseden iki avuç genç.

Biz o zamanlar cok öğünen, çok çalışan ve çok güvenen Türklerdik. Şimdilerde pek bir Avrupalaştık canım.


PS: Hepimiz Fazıl Say'ız

C

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder