28.09.2010

Türkiye'nin 3. Sayfalarindan

Assagidaki iki yazi da ayni gün gecen ayin Radikal gazetesinde yer aldi. Paylasmaya elim bir türlü gidemedigi icin  yayinlamam bu kadar uzun sürdü ama sonucta bilinmesi gerektigini düsünüyorum. Her birinden "Yok Canim bu kadar da olmaz artik!" dedirtecek bir Hollywood filmi cikar. Sizce?


29.08.2010

İstanbul'da Nerelerde Düğün Yapılır?

Yaz ayları İstanbul'da düğün sezonu olarak bilinir.
Hemen hemen deniz gören her yer muhteşem düğün mekanlarına çevrilir ve siz kendinizi aynı ay içinde 3-4 düğüne davet edilmiş bulabilirsiniz.


Siz ne giyeceğim,saçım ne olacak,ayakkabı,çanta, hediye olaylarını ayarlarken gelin birde en güzel düğün mekanlarına bakalım, olurda İstanbul'da düğün yapacağınız tutar.


1.Esma Sultan 


2010 kışının hit dizisi Aşk-ı Memnu'daki düğüne bile mekan olan bu muhteşem yalı bu aralar çok in
Fakat adam başı yaklaşık 100 euro'yu da gözden çıkarmaya hazırlanın. Sudan ucuz.


Düğün pastası olarak getirdikleri kişisel pastalar için bile değer bence. 



Neyse siz siz olun Esma Sultan'da evlenmeye karar verdiyseniz en azından bir iki sene boşanmamaya dikkat edin de masrafı değsin.

2.Çırağan Sarayı:

Yıllardır İstanbul'un vazgeçilmez en görkemli düğün mekanlarından olan Çırağan Sarayı bütçesi yetenlere inanılmaz bir düğün vaad ediyor.Fazla söze gerek yok ismi üstünde SARAY.




Düğününüze sadrazam kayığıyla gelerek büyük sükse yaratabilirsiniz.




3. Mihrabat Korusu
Daha bir börtü böcek doğa olsun düğünümde ama yine de manzara olsun diyenlere.





4. 1001 Direk Sarnıcı


Eminönündeki bu tarihi mekan 1700 yıllık. Evet yanlış duymadınız, gerçekten tarihi ve görkemli bir mekan istiyorsanız burası sizin için biçilmiş kaftan




Not:İçinde 1001 adet direk yok gecenizi sayarak harcamayın.




5. Fransız Bahçeleri


Mihrabat Korusu gibi yine biraz daha yeşillik olsun diyenler için Fransız Bahçeleri çok güzel bir alternatif, muhteşem manzarası ve golf arabalarıyla sağlanan ulaşım da bonus.


100-150 kişilik orta boy düğünler için ideal.








Bonus Puan :


Fark yaratmak,akılda kalmak isteyenler için, düğünümü herkesin yaptığı yerde yapmak istemiyorum diyenler için adalar ve en önde Büyükada bence çok hoş bir seçim. 




Hem düğüne de süslü bir faytonla gidersiniz çok cici olur, ama lütfen kemikleri sayılan atların olduğu faytonlara binmeyin, mümkünse hayvanlarına hiç bakmayan bu faytoncular ölsün.




İstanbul'da Nerede EVLENİLMEZ


9 yıl ABD'de yaşadıktan sonra döndüğüm İstanbul'da son 3 yıldır yaşadığım tecrübelerime biraz olsun giveniyorsanız ey sevgili okuyucularım siz siz olun Sait Halim Paşa'da EV-LEN-ME-YİN


Bu PR'ı çok yapılmış,şişirilmiş,görmemişlerin bir numaralı düğün mekanı olan vasıfsız aşırı pahalı yalıda evlenenler tezelden boşansın.


Resim mesim de yok size.


A

28.08.2010

2010 DBŞ Istanbul

2010 Dünya Basketbol Şampiyonası'nın açılışını seyrettiniz mi? Sonuna kadar dayanabilme gücü olan vardıysa aranızda lütfen beni haberdar edin de sizden gevşeme ve rahatlama teknikleri öğreneyim. Hem bakın sevaptır şu mübarek aylarda.

....


Sayın okur, bil ki özellikle ne iç ne de dış basından hiç bir yorum okumadım ki önce kendi objektifsiz yorumlarımı burada ebedileştireyim. Yıllarca bilimum ülkenin çeşitli spor organizasyonlarının açılışlarını gıpta ile seyrettikten sonra, acaba bizler neler yapacağız diye büyük bir kitle olarak merakla bekledik. Hatta geçenlerde Fazıl Say'ın Cüneyt "Bey"'in programında sarf ettiği cüretkar fikir ve iddialardan sonra şahsen daha da bir merak sardı beni. Aceba gerçekten böylesine önemli uluslararası bir fırsatta Müslüm Gürses mi çıkacaktı? Eski parçalarına hayran olmama rağmen bugünlerde onu hep o eski haliyle hatırlamayı tercih ettiğim Minik Serçe mi binbir milletin ilgisini toplayacaktı?
Cevaplar: Evet çıkacaktı, hayır tabii ki toplayamayacaktı.

Itiraf etmeliyim ki açılış Cirque du Soleil ile muhteşem bir şekilde yapıldı. Ekip dün akşam için altı dakikalık özel bir mega-mini show hazırlamıştı. Bu kadar yaratıcılığın sonucunda bir ara hayal dünyasına o kadar kapılmışım ki, açılış konuşmasını yapan (yani Başbakan ve hükümete her fırsatta teşekkür eden) devlet bakanının çılgınca opera söyleyen palyaçolar tarafından sahnenin dört bir yanına ateş topu gibi fırlatıldığını kendi gözlerimle gördüm. Ama sadece burada anlatıyorum. Malum kral çıplaktır desem de kimsenin inanmayacak ki.

Gecenin sonu ise Truva isimli showdan bazı kesitler ile büyüledi. AMANın bu nefes kesen gösteri sizin yaşadığınız ülkeye gelirse siz siz olun sakın kaçırmayın. Karşılaştırmak gibi olsun, yanılmıyorsam 2002 yılında Ft. Lauderdale'de Riverdance'in gösterisine gitmiş çok beğenmiştim. Bence Truva geldi diğerleri için mertlik bitti.

Bu adam ne yapıyor?

Ama işte artık klavyemin gitmediği kesime parmaklarımı atmak zorundayım. Hani her hikayenin bir giriş, gelişme ve sonucu olduğu gibi her açılışın da olmalı ya? Işte 2010 DBŞ açılışının gelişmesi yoktu. Es geçilmiş. Onun yerine bol bol gelişememişlik vardı ama. Sanırım organizatörler nasılsa her gösterinin sadece başı ve sonu hatırlanır mantığından yola çıkmışlar ki gelişememeyi ağırlıklı olarak yukarıda bahsi geçen iki şarkıcı ile kabak dolması doldurur gibi doldurmuşlar. Müslüm Gürses James Bond'un The World is Not Enough şarkısını katletmekle yetinmeyip bu sefer de Teoman'a el atmış. Sonuç tam bir facia. Sezen ise ... Sezen... işte bizim Sezen... Sezen işte ayol!

Bunun yanısıra sadece ve sadece bu gece suçluluk duygusundan kıvrılmamak için şunu adilce belirtmeliyim ki araya serpiştirilen Fatih Erkoç'un Istanbul şarkısı ve mesnevi gösterisi az da olsa incinen ulvi Türklük gururumuzu onardı. Onlara buradan alkış.

Benim hala idrak edemediğim eskiden olsa böyle hicri anlarda ülkemde olamadığım için gözlerim dolardı. Ilginç bir şekilde ülkemden çıkan her ZART sesi muhteşem gelirdi. Herhalde o zamanlar Tülin Şahin'in bezdiren amatör sunuculuğu, aksayan ses ve ışık düzeni ile bir düzine aksilik daha "Aa ne kadar modern ama aynı zamanda oryantal, hatta ne kadar doğal harika, yeah right!" diye yazılırdı haneme.

Şimdi düşünüyorum da, "Yoksa siz hala benim 'o zamanlarımda' mı yaşıyorsunuz ki?"

Mesela bu duyguyu en yoğun hissettiğim zaman Sertab Erener'in Eurovision'da birinci olduğu gündü. Gurbet avuntusu adına o akşam Florida'nınTürk ahalisi toplanıp deniz kenarında Opa adında bir Yunan meyhaneye gittik.
"Nasılsa arada sırada Tarkan çalan yer bu heybetli günümüzde genç Türkleri kırmazlar" dedik ve gecenin suyu çıkana kadar "Every Way That I Caaaannn" çığlıklarıyla gurbet kuşları misali uçtuk. Ülkelerinden çok uzak ama orada olanlardan belki de çok daha yakın hisseden iki avuç genç.

Biz o zamanlar cok öğünen, çok çalışan ve çok güvenen Türklerdik. Şimdilerde pek bir Avrupalaştık canım.


PS: Hepimiz Fazıl Say'ız

C

27.08.2010

İstanbul'da Evcil Hayvanınız Varsa....

İstanbul'a geri dönmeye karar verdiğinizde yanınızda çok sevgili kediniz,köpeğiniz,maymununuz vs. ile beraber Atatürk Havalimanına ayak bastığınız andan itibaren sizin için belki de hayırlı olan bu dönüşün evcil hayvanınız için belki de o kadar iyi bir karar olmadığını göreceksiniz.Bunun en büyük nedenlerinden biri kuşkususuz İstanbul'un bir büyük şehir olması,çok kalabalık,az yeşillikli ve betonu fazla bir şehir olması. İstanbul'da yaşayan insanlar sokakta rahat yürüyemezken köpeğinizin kolay yürümesini bekleyemezsiniz maalesef.
Ama ikinci ve İstanbul'u evcil hayvanınız için diğer büyük şehirlerden farklı kılan esas neden ise yaşayan halkın hayvan sevgisinin olmaması. Bırakın hayvan sevgisini insan sevgisi de yok ama bu postta bu bölümünü irdelelememiz gerekmiyor.
Yolda köpeğiniz ile yürüken yolun karşı tarafına çığlık çığlığa kaçanlar,size kötü kötü bakıp "çık çıklayanlar", "tasmasını kısa tutar mısınız lütfen" diye çıkışan zaten sinirli cadalozlar.Ağlayan çocuklar, çocuğunu bahane edip aslında kendisi korkan yetişkinler bir garip düşman dünyanın içine girersiniz.
Hele benim gibi iki tane kocaman havhavınız ve bir de minnoşunuz  varsa işte size birkaç küçük öneri:








1. Sabahları erken yürüyüş yapmaya özen gösterin,sokaklar ne kadar boş olursa başınız o kadar az ağrır.
2.Bebek parkı,Ulus Parkı,Anadolu tarafında Fenerbahçe'den başlayan sahilyolu ve Belgrad ormanı sizin en sıklıkla ziyaret ettiğiniz mekanlar olacak.
3.Yurtdışında olduğu gibi burda da insanlar artık köpeğin dışkısını torbayla toplama alışkanlığını yavaş yavaş edinmeye başladılar. Siz siz olun burası Türkiye nasılsa diye torbasız çıkmayın
4. Köpeğinizi dolaştırırken ne kadar çok köepek sahibinin tasmasız dolaştırdığına hayret edeceksiniz. Eğer köpeğiniz söz dinliyorsa sorun yok ama çoğu insan gibi İstanbul'da köpekler de agresif yapıda oluyor. Birçok başka köpek sahibiyle köpeklerini bağlamaları için tartışmaya ve laf anlatmaya çalışmaya hazır olun.Bir başka çözüm yolu ki bunu genelde 40 ve üstü kadınlar yapıyor,yanınızda sopa taşımak. Ama ben böyle bir görüntüye sıcak bakmadığım için bunu henüz yapmadım. Yani hayvan seviyorum diye köpek dolaştırırken diğer hayvanları dövmek için sopa taşımayı bir oximoron olarak kabul ediyorum. Bilmem siz nedersiniz.
5.Veterinerlerin ne kadar pahalı olduğuna şaşıracaksınız. Hem burda dışarda olduğu gibi Evcil Hayvan Sağlık Sigortası da yok. hmmm belki de yeni bir iş alanı? Uzun araştırmalarım sonucu çok gereksiz aşı ve müdahalede bulunmayan bir iki veteriner buldum. İsteyenlere iletişim bilgilerini verebilirim.
6.Kuru mama ve oyuncaklar konusunda artık hiç sıkıntı yok. İstanbul'da aynen yurtdışında olduğu gibi kocaman kocaman petshoplar açıldı ve aradığınız herşeyi hiç sıkıntıya girmeden buluyorsunuz.
7.Ve ev temizliği. İstanbul'da yaşamanın en keyifli tarafı eve alabileceğiniz temizlik yardımı. Yurtdışında inanılmaz fiyatlarla gelen temizlik servisleri İstanbul'da neyseki çoğu gelire uygun. Dolayısıyla evcil hayvanınızı evde besliyorsanız artık hergün siz süpürmek zorunda değilsiniz. Ama tabi köpeğinizle anlaşan bir insan bulmanız burda en önemli nokta çünkü haftanın bilmem kaç günü siz işteyken evde köpekle vakit geçirecek olan o. İşte bu konuda ben inanılmaz şanslı olduğuma inanıyorum Bo ve Bal(Labrador ve golden'ın) eve gelen Sevim'e tapıyorlar.Benden daha çok sevdiklerine bile inanıyorum bazen. Aman ne yalakalıklar ne sevgi gösterileri. Ayıp valla ayıp.
İyi gezmeler efendim.

A

26.08.2010

Hayat Çok Zor!



Önceki akşam açılışı yapılan Istanbul Fashion Week dün birbirinden güzel defilelerle İTÜ Taşkışla Kampüsünde devam etti.







Efendim günümüzü defileden defileye koşup aradada bahçedeki koltuklarda Rose şarap yudumlayarak geçirdik.Hayat pek bir zor! 
Şahsen bendeniz defiledeki mankenlerden çok defileyi izlemeye gelenleri seyrediyordum. Istanbul'da sokakta kolay kolay göremeyeceğiniz renkler,elbiseler,ayakkabılar,çantalar,saç stilleri,güneş gözlükleri ve tavırlar.
Farklı bir diyalog şekli, Gossip Girl'ü aratmayacak hatunlar etrafımızı sardı. 
After Party'e  kalmamız için çok ısrar etselerde kaçak olarak girdiğimiz ikinci defileden sonra gerçek hayata geri dönmeye karar verdik, ve eve döndük.
Deniz Mercan,Günseli Türkay ve diğer defilelerden başka görüntüler için :


A

Baklava ve Ergen Düşler

Evet işte burada kimsenin açıkca söyleyemediği, kendine bile itiraf edemediği acı (aslında tatlı ama dramatizasyon babında bu şekilde yazmak durumundayım) gerçeği açıklıyorum: Ergen gurbetçilerin rüyalarını süsleyen asıl obje baklavadır! Petralar, Heidiler, Veronicalar, Janiceler bu parçaların yaninda sönük kalmaya mahkumdurlar. Çok kızanlar olacaktır bana, unutmaya yüz tutmuş anılar yine canlanacanaktır Homo Revertendisler icin, ancak amacım rating değil asla. Aksine, blog okurları tarafindan taşa tutulma riskini göze alarak bir sosyal sorumluluk metni yazdıgımı düşünüyorum. Bilsinler! Bilinsin ki, New York'ta bulunan tek baklavacı olan Güllüoğlu'na kardeşler gelsin.

Çocukluğum Almanya'da geçtiğinden, baklava bizim icin o zamanlar altın gibi bir şeydi. Gerçi adı üstünde çocukluk bu neden altın gibi olsun, daha çok son eksik kalan pırılıtılı lego parçası, komşu kızın pembe tütülü balerin barbisi, üstünde neon renkli kartal resmi olan skateboard  gibiydi. Ne şanstı ki, babam nakliyatcı olduğundan sık sık Türk şoförlerden hediye ya da sipariş üzerine muhtelif çeşitlerde baklava ve türevlerini getirirdi. Tabi 80'li yıllardan bahsediyorum, o zamanlar hızlı kargo diye bir kavram daha yeni yeni gelişmekte, Türkiye'den gelen her gıda da karaborsaya düşmekteydi adeta. Bu yüzdendir ki gelen baklava aile fertleri arasında azar azar dağıtılır, konu komşuya asla renk ve hatta zırnık verilmezdi. Bir de mutlaka her sabah buzdolabına gidip sayım yapılırdı. Baklava Nazisi gibi hissederdim kendimi bazen ama nasıl hissetmiyeyim? Benden üç yaş büyük ancak iki kat kiloda olan abim genelde bu minik oyunun tez sonlanmasi için var gücüyle çalışırdı. Çok tatlı geliyor şimdi anılar. Artık Almanya'nın da her köşesinde Türk bakkalları olduğundan nasılsa bu ihtiyaç bir şekilde gideriliyor. Yine de burada her şeyin tadı  farklı. Zaten biliyoruz, o konuya hiç girmeyelim, damaklarınıza tuz basmayalım.
...




Nerde o eski baklavalar diyesim geldi ama affetmezsiniz biliyorum. Bu konuya iki gün önce televizyonda ramazan vesilesiyle baklavanın inceliklerini anlatan programı seyrettiğimde değinmeye karar vermiştim çünkü Gaziantep'te dördüncü nesile geçen bir baklava ustası bilmediğim ilginç ayrıntılar anlattı:
  • Yurt dışına giderken almayı tercih ettiğimiz kuru baklavanın diğerlerinden tek farkı araya kaymak yatırılmayışıymış (bu kelimeyi yazmanın bu kadar zor olacağını bilseydim başkasını seçerdim). Bu sayede bir hafta dayanıklı olabiliyormuş tatlılar ki bu önemli bir ayrıntı çünkü eskiden Gaziantep'ten gelirmiş tüm baklavalar ve malum kağnılar ancak bir haftada ulaşırmış Istanbul'a. Yani bu öyle sanıldığı gibi diyet baklava değilmiş; üzgünüm bu şekilde düşünüp bunca zaman kendilerini şımartanlar için...
  • Şimdilerde ucuz diye şeker yerine glikoz kullanıyormuş müesseselerin % 95'i. Bu oranı duyduğumda gercekten nerde o eski baklavalar demek istiyorum ama yine tutuyorum sizin icin kendimi. Ah nerde o eski insalar...
  • Bir de her yiğidin bir baklava yiyişi yokmuş aslinda. Bunun doğru yolu tekmiş o da şöyle ki bir kere aç karnina yenmeliymiş; öyle iftar sofrasindan kalkip ardından yenirse kan şekerini çok yükseltirmiş.
    Ayrıca tersten yenmeliymiş çünkü yoksa kıtır tarafı damağa yapışırmış. Evet, evet, doğru! Iştahsız bir minikken sadece kıtırlarını yerdim altın parçalarının, altlarını da abime verirdim. Karşılığında her boğazıma durduğunda o da sırtıma vurmak zorundaydı. Bazen fazla bir zevkle yapardı bunu ya neyse geçelim.
  • Bir de son olarak size içten içten hissettiğiniz ama kimsenin sizler icin dile getirmediği bir tüyo vereyim. Baklavanın iyisi tereyağ kokusundan ve de çatalı bastırınca çıkan çıtırt sesinden anlaşılırmış.
Hepinizi bu seslere ve mahrem rüyalarınıza kendinizi teslim etmeye davet ediyorum bu sabah.


P.S.: Şimdilerde cok canım çekerse hala favorim Karaköydeki Güllüoğlu. Demek ki dönmenin bir lüksü de neymiş? Istediğiniz zaman bir anda 398 kaloriyi afiyetle miğdeye indirmekmiş (~ bir porsiyon ~ 100 gr ~ 3 dilim).


C

24.08.2010

İstanbul Fashion Week






İstanbul'da yaşamanın en tatlı taraflarından biri...
Dün bahsettiğim zorlu iş hayatınızdan kurtulup zar zor taksilerle,IETT otobüsleriyle boğuşarak eve varıp, çantanızı bir kenara fırlattığınız andan itibaren başlayan sosyal yaşamınız çok daha renkli olacak.
New York'u aratmayan bir aktivite listesi. Yılın hergünü bir sergi,festival veya defile bulabilirsiniz
Yarın saat 16:00'da biz de homorevertendis olarak  naçizane Deniz Mercan  defilesine davetliyiz. İTÜ Taşkışla kampüsünde 4 gün sürecek fashion week'de tam 24 defile sahne alacak.






Sex and The City'nin Central Park'daki çadır sahnelerini aratmayacak defilelerin en azından bir tanesini sizler için ve de kendimiz için tabi izleyip yorumlayacağız.
Bir ikinci şehir artısı Yıldız Sarayı, Topkapı Sarayı, Aya İrini gibi muhteşem mekanlarda sahne alan klasik ve caz müzik konserleri. Bunları en azından ABD'de bulmanız imkansız. Kıskandırmak gibi olmasın..
Yarın defileden izlenimler ve tabi ki resimler....
Önceden bakmak isteyenler:

A

23.08.2010

Türkiye'ye Dönerken Çalışma Koşulları

Doğduğunuz ülkeye geri dönme kararı verme aşamasında iseniz kuşkususuz en büyük karadeliklerden biri iş bulmak olacaktır. Eğer elinizde hazır bir iş teklifi olan şanslı azınlıktan değilseniz,ben maalesef değildim geri döndüğünüzde Türk İş Dünyasında bazı sürprizler sizi bekliyor olacak.
Maalesef çok da severek anmadığım eski patronumun deyişiyle "Burası Türkiye ve biz Türklerle iş yapıyoruz".
Bu cümlenin altındaki yoğun tuzakları ve tatsız sürprizleri hayal bile edemezsiniz ama işte size Türkiye'de çalışmanın Olumlu ve Olumsuz yanlarından sadece birkaçı.... Tabiki yoruma açık.

Olumlu Yanlar:
1.Yabancı diliniz en büyük  avantajlarınızdan biri olacak, evet anadili gibi konuştuğunuz ve son derece olağan varsaydığınız yabancı dil konuşma yeteneğiniz burda sizi şirketin bir numaralı bedava tercüman/çevirmeni pozisyonuna en kısa sürede koyacaktır.
2.Rekabet yönü çok yüksek/ başarı odaklı çalışmak- İnanın Türkiye'de sadece maaş için çalışmak "salla başı al maaşı" gibi klişelerle ön planda. Sizin işinizi sevmeniz büyük artı
3.ABD'den dönenler için yeni trendlere hakim olmak-İstanbul bir mini ABD, ne kadar ABD trendlerine hakimseniz o kadar vazgeçilmezsiniz
4.Bayram Seyran tatilleri daha çok Resmi tatiller son derece çok ve uzun öyle Christmas ve New Year için 1 gün off'a benzemez Kurban Bayramı tatili
5.Özgüveniniz daha çok oluyor- Yine çok derin bir konu bu postta girilmesi imkansız ama Türk şirket çalışanlarının en büyük handikapı aşağılık kompleksleri ve çok noksan olan özgüven, yabancı ülkede yaşamanın verdiği optimizm ve "kendi derinizde rahat hareket etme" özelliği artınız

Olumsuz yanları:
1.Uzun çalışma saatleri- trafiği de ekleyince yaklaşık 10-11 saati iş ve iş için uğraşlarla geçirmeye hazırlıklı olun. Eve gece 9'da gelmek ertesi gün tekrar 7'de yola çıkmak çok olağan (özel sektörden bahsediyorum tabiki memur olarak dönmeyi düşünenler 5te paydos)
2.Özellikle İstanbul'da işle ev arasındaki akıl almaz trafik- Anlatılmaz yaşanır
3.Az maaş az maaş az maaş ama çok iş- her zaman sizden daha az maaşa daha çok saat çalışabilecek birinin bulunacağını unutmayın,ucuz iş gücü ihracatta avantaj olabilir ama çalışan için son derece kötü bir etken
4. Kompleksli çalışma arkadaşları ve patronlar- Aşağılık kompleksi, kıskançlık Türk İş Dünyasının vazgeçilmez unsurları mı?
5.Kıskançlık, ofis içi dedikodu cahillik ve ofis içi politikalrının işteki başarıdan çoğu zaman daha baskın çıkması- evet çok tekrar ama ne kadar karşınıza çıkacağını görünce şaşıracaksınız
6.Çalısanlarda aşağılık kompleksi ve bunun sonucunda gelen aşırı agresiflik ve saldırganlık- hiç şaşırmayın,bir anda inanılmaz bir hakaretle karşılaşabilirsiniz bunu söyleyen hiçbirşey olamamış gibi 5 dakika sonra sigara molasına iner ve siz kalakalırsınız.Yüzüne telefon kapatılması da bunun bir başka formatı
7.Çalışanlarda kendinden başka herkesi suçlama eğilimi- evet sorumluluk alma bilincinin olmaması, altındaki çalışana suç atma eğilimi ile birleşince ezme potansiyeli yüksek oluyor
8.Başarı odaklı çalışmadan çok koltuk odaklı çalışma eğilimi- işin yapılıp yapılmaması çok da önemli değil,günün sonunda patron kimi daha çok seviyor orda işin rengi belli olur


İç açıcı olmasa da durum biraz bu yönde seyrediyor geri dönerken hazırlıklı gelmekte fayda var...

A